7 Ocak 2014 Salı

Andrea Pirlo; Modern Zamanların Klasik Sanatçısı



19 Mayıs 1979 da İtalya'nın küçük Flero kasabasında doğan çocuğun bugün tüm dünyayı hayran bırakacak bir sanatçı olması pek şaşırtıcı değil. Çünkü daha nice cevherleri barından bu Akdeniz ülkesinin mazisinde bir çok başka büyük sanatçı mevcut...

Lakin Andrea'yı bunlardan ayıran olgu icra ettiği sanattı. 1970lerde İtalyanların uyguladığı katı ve zevksiz "catenaccio" dan sonra 1980lerde başlayıp Hollandalılar ve Latin Amerikalılarla beraber gelişen İtalyan futbolcularla ortaya çıkan muhteşem jenerasyonun son temsilcilerinden Andrea Pirlo... Futbola Brescia da başladı, 1995-1998 arası burada oynadıktan sonra dönemin güçlü ekiplerinden İnter'e transfer oldu. İnter'de beklenen patlamayı yapamayınca önce Reggina'ya sonra da kariyerini değiştirecek yuvası Brescia'ya kiralandı. 2000-2001 senesinde kendinden önceki büyük sanatçılardan Baggio'lu Brescia ile muhteşem bir performans sergiledi. Fakat bu Inter için yeterli olmadı ve Milano'nun diğer yakasında kırmızı siyahlı forma Pirlo'yu bekliyordu. Milan'ın Hollandalılardan sonra hakaladığı o muhteşem dönemin "ressamı" oldu Pirlo... 10 sene giydiği kırmızı siyahlı formayla 1 İtalya kupası 2 Şampiyonlar Ligi 2 Süper Kupa  2 Serie A ve daha bir çok kupa kazandı. 2006 yılında mimarlığını üstlendiği İtalya milli takımıyla bir de Dünya Kupası madalyasını koleksiyonuna ekledi.

2011 yılına geldiğimizde Milan'ın sözde gençleştirme politikasına kurban giden Pirlo'nun sözleşmesi yenilenmedi. Böylesine büyük bir yeteneği bonservissiz almayı kaçırmayan İtalya'nın yaşlı hanımefendisi Juventus Pirlo'ya imza attırdı ve 2 senelik şampiyonluğun temelini attı. Pirlo'yu orta sahanın merkezine beyin olarak yerleştiren Conte Juve'nin yeni altın çağının temellerini atmıştı.

Andrea Pirlo'nun saha dışındaki işi ise hiç şaşırtıcı olmayacak şekilde ressamlık ! Sahayı adeta bir resim tuali gibi görüp yaptığı eserler ressamlıktan gelen bir yetenek olsa gerek...




4 Ocak 2014 Cumartesi

Uğur Boral ve Fenerbahçe'nin Sol Kanadı


2000 li yıllarda sol bek de "Sarı Apo" lakaplı Abdullah Ercan'ın yer aldığını görüyoruz. Apo'nun muazzam grafiği 2003 yılına kadar sürüyor 2003 de Apo İstanbulspor'a gidince ak koyun kara koyun belli oluyor Fenerbahçe 2003-2004 sezonuna kadrosunda Ivalyo Petkov dışında herhangi bir sol bek oyuncusuyla çıkmıyor. İstanbulspor'dan gelen Bulgar Petkov un Fenerbahçe kalitesinde olmadığı anlaşılınca Ogün'den kaptanlığı alan Ümit Özat abimiz stoper den sol beke kaydırılıyor ve bu Fenerbahçe ve Dünya futbolu için bir milad(soldan gidip kayarak orta açmanın moda olduğu zamanlar) 2003-2007 yılları arası takımın sol beki vazgeçilmez bir şekilde Ümit Özat oluyor. Peki Sol Açık ? bir dönem Tuncay'ın santrafordan sol açığa çekilmesi ondan sonra sırf orası için Brezilya dan Fabiano alınıyor 3 maç oynamadan geri yollanıyor. Mahmut Hanefiler felan bir sürü adam var ama sol açıkta bir istikrar yok.2006-2007 yani 100. yılda takıma Gençlerbirliğinden bir Cengaver katılıyor adı Uğur soyadı Boral takımın sol kanadına bi anda "cuk" oturan uğur boral 100. yılı bazen Ümit abisinin yerine Sol Bek bazen de Ümit abisinin önünde Sol açıkta toplam 35 maçla kapatıyor(takıma yedek olarak alınan bir oyuncu için çok iyi bir istatistik) 2007-2008 yılında takımda kopmalar yaşanıyor Tuncay ve Ümit Özat'ın ayrılması takıma ROBERTO CARLOS gibi dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sol beki ve Vederson gibi asıl yeri sol bek olan bir devşirmenin gelmesi takımın kimyasını değiştiriyor ve Uğur Boral fırtınası yeni yeni başlıyor.



2008 ve 2008 sonrası dönemi ele alırsak;
2007-2008 sezonu Uğur Boral ve Fenerbahçe için altın sezondur Şampiyonlar Ligi ve Lig de hemen hemen her maç düzenli ilk 11 de oynıyan Uğur(Yazının başında bahsettiğim gibi Fenerbahçe sol açıkları her zaman istikrarsız olmuştur Baliç-Rapaiç-Lazetic bile 22 küsür maçlarla sezon kapatmıştır) Şampiyonlar Ligini alt üst eden bir performansa imza atmıştır hepimiz 2008 deki Sevilla maçlarını hatırlar şu an Barcelona'nın sağ beki ki belki de Dünya'nın en iyi sağ beki, Daniel Alves'e yaptıkları ortada, herkesin yeni yetme Capel'e yoğunlaştığı maçlarda Sol kanadı hallaç pamuğu gibi seren Uğur Deivid ile beraber tartışmasız Sevilla maçlarının fatihidir. Zico' nun gidişinin ardından takıma gelen Aragones Sol açıktaki tercihini Uğur Boral'dan yana kullanmış Uğur yine toplamda 44 maça çıkmıştır ve o sene en çok oynayan oyuncu UĞUR BORAL'DIR!



2.Daum dönemi ise Uğur için çok iyi başladı Sol kanada Andre Santos'un transferi onu pek etkilemedi. Sivasspor maçında attığı 2 gol ve yaptığı 1 asist var ki onun kalitesini ortaya koymaya yeterli olacaktır, merak edenler araştırıp attığı golleri izleyebilir. O maçtan 2 hafta sonra oynadığı Manisaspor maçında diz bağlarının kopması ve sezonu kapatması Fenerbahçe için çok büyük bir kayıptı. O maçtan sonra Andre Santos-Vederson ikilisinin bir türlü uyum sağlıyamaması Fenerbahçe nin sürekli o kanattan açık vermesi çok büyük eleştiriler almış o kanat bir daha istikrar sağlıyamamıştır.
Aykut Kocaman'ın teknik direktörlüğünde Uğur ligde hiç maça çıkmamış Kupa da 1 maça çıkmış ve koca sezonu öyle kapatmıştır 2010-2011 sezonu Fenerbahçe şampiyon olsa da sol bek te Andre Santos sol açıkta Özer-Stoch-Dia asla Uğur kadar aktif olamamış ve Sol kanatda istikrardan bahsetmek olanaksız olmuştur.



Evet, hal böyle olunca hala futursuzca Uğur Boral'ı eleştirmek akla ve mantığa ne kadar uygundur tartışılr. Oynadığı dönemlerde en az 35 maça çıkan Uğur Boral'ın istikrar abidesi performansı hiç olmamış gibi gösterilmesi tamamen saçmalıktır...

2 Ocak 2014 Perşembe

Fernando Carlos Neri Redondo


6 Haziran 1969 da Arjantin de dünyaya merhaba diyen Yakışıklı Prens Redondo, futbola Argentinos Juniors da başladı burada 5 yıl forma giydikten sonra tüm Avrupa'nın dikkatini çekti ve 1990 yılında İspanya macerasının başlangıcı olan Tenerife'ye transfer oldu. Tenerife de 4 sezon da harika işler yaparak, bütün büyük takımların ilgi odağı oldu, tercihini RÜYALARININ TAKIMI REAL MADRID den yana kullanana Redondo rüya gibi bir 6 sezona merhaba diyordu.

Real Madrid ile çıktığı ilk sezon olan 1994-1995 sezonunda şampiyonluğa ulaşan Redondo takımın önemli parçalarından birisi haline geliyordu, özellikle orta saha konusunda diğer oyunculardan çok farklıydı; Top Sürmesi, pas dağıtımı, sorumluluk alışı ile çok büyük bir etki yarattı. Real Madrid ertesi sezon şampiyonluğu ezeli rakibi Atletico Madrid(ki bu Atletico Madrid'in son şampiyonluğudur) şampiyon olurken Real Madrid çok vasat bir sezon geçirerek sezonu Real Sociedad'ın önünde 6. sırada tamamlıyordu. Bu sezon diğer tüm oyuncular gibi Prensimiz da istenilen performansın yanından dahi geçemiyordu.


96-97 sezonu Real Madrid ve Redondo için dönüm noktasının başlangıcı gibi gözüküyordu 92 puanla gelen şampiyonluk Redondo'nun harika performansı adeta seneye gelecek olan ve 32 senelik hasreti dindirecek olan ŞAMPİYONLAR LİGİ ŞAMPİYON'luğunun habercisiydi.1997-1998 sezonunda Real Madrid ve Redondo her ne kadar Şampiyonlar Liginde harikalar yaratsa da ligde işler yolunda gitmiyordu Real Madrid sezon sonu ligi 4. sırada tamamlıyordu.1998 yılındaki dünya kupasına takımının yanında katılamadığı için son derece üzgün olduğunu her fırsatta dile getiren Redondo kariyerindeki en üzücü olaylardan biri olarak nitelendirmiştir.

1998-1999 sezonunda Redondo takımdaki ağır abilerden birisi olmuş Sanchis-Hierro nun yokluğunda kaptan olarak maçlara çıkmaya başlamıştı, 1998-1999 sezonu Real Madrid için kötü geçse de Redondo iyiden iyiye kendinisi ispat ediyordu 98-99 sezonunda Real Madrid son şampiyon olarak katıldığı Şampiyonlar Ligine dönemin en "taş" kadrosuna sahip olan Dinamo Kiev'e elenerek evine dönüyor ligde ise Barcelona'nın 11 puan ardından 2. sırada tamamlıyordu.


Ve geldik Redondo'nun Real Madrid de geçirdiği son ve en iyi sezona bu sezona geçmeden şunu belirteyim Real Madrid bu sezon başında rekor bir ücretle Anelka'yı kadrosuna katmış, ve beklentileri en yüksek seviyede tutmuş teknik direktör olarak takımın başına Galli J.B.Toshack'ı getirmiştir. Her neyse bu sezon Real Madrid ligde yine umduğunu bulamamış ve 5. olmuştur fakat öyle bir Şampiyonlar Ligi macerası var ki bu sezon hem Real Madrid hem de Redondo'nun filmlere konu olabilecek destansı bir macera, E grubunda; Porto,Olimpiakos ve Molde ile eşleşen Real Madrid 13 puanla grup lideri olarak 2.gruplara kaldı, 2. Gruplarda iki eski düşman Bayern Münih ve Dinamo Kiev'in yanı sıra Rosenborg ile eşleşti bu grupta 2 şok Bayern Münih malubiyeti alan Real Madrid(4-2 ve 4-1) Bayern Münih'in ardından 2. olarak Çeyrek finallere kalmayı başardı Çeyrek Finalde Manchester United ile eşleşen Real Madrid Santiago Barnebau da 0-0 lık beraberlikle ayrıldı ve Old Trafforda avantajlı sayılabilecek bir skorla gitti işte ne olduysa o maçta oldu Maça KAPTAN olarak çıkan Redondo, Maçın 50. dakikasında öyle bir hareket yaptı ki futbolla uzaktan yakından ilgisi olmayan herkes Berg'e attığı o çalımı bilir sağ kanattan Berg'in bacak arasından geçerek ceza sahasına inişi ve Raul'e yaptığı asist Real Madrid'e turu getirdi. Yarı Finalde eski düşman Bayern Münih ile karşılaşan Redondo'lu Real Madrid Santiago Bernabeu'daki maçı 2-0 kazandı, Münihdeki mücadeleden 2-1 mağlup ayrılsada Finale yükselen takım oldu. Final maçında bir başka İspanyol takımı Valencia ile (Real Madrid'in şampiyonlar ligi ve ondan önceki isimlerle olan turnuvada finalde karşılaştığı tek ispanyol takımıdır)  karşı karşıya geldiler Stade de France da rakibine adeta futbol dersi veren Los Blancos(Henüz Los galacticos olmadı) sahadan 3-0 gibi bir skorla galip ayrılıyordu.


2000 yılından sonra Redondo şok bir kararla Milan'a gitmek istediğini açıkladı ve AC Milan ile 4 yıllık bir sözleşmeye imza attı fakat burada sakatlığından dolayı 4 sezonda sadece 16 maça çıkabildi ama burada öyle bir olay var ki tüm futbol dünyasında eşi benzeri görülmeyecek bir olay Milan'a gittikten sonra dizinden çok ciddi bir şekilde sakatlanan Redondo yaptığı açıklamayla ben buraya oynamaya geldim ve oynamadığım hiç bir günün parasını alacak değilim dedi, ve benim gönlümde olan tahtını ebediyete kadar oraya çiviledi. Futbola 2004 yılında 34 yaşındayken veda eden Redondo arkasında muhteşem bir kariyer ve harika bir futbol şöleni bırakıyordu.


  Şimdi Redondo'nun bana ve futbola neler ifade ettiğinden azıcık bahsedicem başında da belirttiğim gibi keyfi bi yazı azıcık yorum yapmanın sakıncası yok... Redondo tüm dünya futbolunda ÖN LİBERO kavramının değişmesine yol açmış mucizevi bir oyuncudur, günümüzde ve onun oynadığı dönemlerde bir ön liberodan beklenen tek şey top kazanıp en yakın arkadaşına vermesiydi ama bizim Prensimiz öyle değildi topla adeta dansederdi Latin olmasının hakkını veriyordu adeta, top kapması çok iyiydi çalımları olağanüstü pasları şiirgibiydi her açıdan nerden bakarsanız bakın kusursuzdu onun gibisi gelmedi ve geleceğini zannetmiyorum, orta sahanın her tarafında oynar her yerine kabiliyeti vardı, açıkların yapamayacağı ortalar açar, 10 numaraların düşünemeyeceği paslar atardı,bunların yanı sıra çok büyük bir profesyonel ve liderdi, futbolu asla ama asla çıkarları uğruna kirletmemiştir, bunun en güzel örneği de Milan dan almadığı o yüksek meblağdır, dünyada bunun eşi ve benzerini görmek pek mümkün değil hele bu kadar kapitalistleşen futbolda REDONDOLARA DUYULAN İHTİYAÇ HER GÜN BİRAZ DAHA ARTMAKTA... 

RAUL !



Küçüğüm ufacığım 6 yaşında varım yoğum 98 dünya kupasının ardından bende başlayan futbol sevdası yüzünden maç izliyorum Nou Camp da Barcelona-Real Madrid maçı ne maç ama Barcelona 2-1 yeniyor yan koltukta maçı izleyen babam yarı uyuyor yarı uyanık ben cingöz recai gibi maça bakıyorum umutlarım yıkılmıyor ama eğer uzanıp izlesem uyuyacağım beynimin köşesinden gitmez bu anı, mavi çizgili pijamamın yakasını kemiriyorum, ataklarımız gelişiyor, tabi ben o zaman atak ne onu bile bilmiyorum derken birden bir pas falan bir şeyler oluyor televizyonun yayını da pek iyi değil zaten top gol oluyor. 2-2 oluyor kameralar (O zamana kadar adını fifa 98 den gördüğüm) Raul'e yöneliyo o da ne RAUL HEMŞİRE HAREKETİ yapıyor! Ben çok gülmüştüm o harekete, derken nası bağırdıysam içeriden annem uyandı televizyonu kapattı, babam yatmaya gitti beni de doğru yatağa yolladı ama uyumak mümkün mü ? bütün gece düşün acaba yendik mi ulan nasıl bişeydi 6 yaşında real madridi düşünmek yat uyu be çocuk deli gibi uykun var zaten yok uyku muyku yok, neyse sonra direnememiş uyumuştum ama ne ara uyudum uyandım hiç bilemedim, sabah kalktım(5 yaşında okumayı sökmüştüm ayıptır söylemesi) annem her zaman ki gibi haberleri dinliyordu. yarım yamalak uykulu şekilde; "bişim maş noldu hani dün kapattığın maş" dedim 2-2 bitmiş dedi, yeni kalktığımdan olsa gerek jeton düşmedi yenildik mi yani diye sordum, yok dedi berabere bitmiş işte 2-2, sonra sevindim yenilmemiştik, ve Raul bütün katalunyanın önünde(o zaman katalunya falan bilmiyorum tabi) "hemşire işareti" yapmıştı, bu olay işte benim dini inancımın RAUL GONZALEZ olarak değişmesinin başlangıç noktasıydı...




Evet, benim hayran olduğum RAUL GONZALEZ neredesin şimdi ? Hangi cehennem de ne halt  ediyorsun be adam sen ? KOSKOCA RAULSUN HEMŞİRE İŞARETİ YAPAN RAUL ne işin var Katarlarda ? Yakışıyor mu sana be adam Schalke'ye gittiğin gün hüngür hüngür ağlattın beni, nasıl olur dedim RAUL MADRID di ama gitmişti RAUL MADRID, MADRID den gitmişti olacak iş miydi ? İmkansızd,ı imkansızın da ötesi, ama olmuştu be RAUL gitmişti... Neyse dedim Raulsün sen vardır bi bildiğin sonuçta din dogmatik bir olgudur. sorgulamak olmaz, çoğu maçını da izledim Schalke de gerek İnternetten gerek TRT'den gerekse Arap kanallarından müthiş oynadın Schalke de hala neler yapabileceğini gösterdin taşıdın takımı önce şampiyonlar ligi yarı finaline, sonra Almanya kupasına... Harikalar yaratıyordun, sonra harika bi sezonun daha ardından gideceğim dedin, yine Avrupa diye ümit ettim ama KATAR dedin be adam KATAR NE ?! RAUL ismi bütün Katar'dan daha saygın be ! İşte o gün dinden çıktım ben sorguladım seni hala sorguluyorum ne işin var orda RAUL ne işin var ?!