30 Eylül 2014 Salı

Şampiyonlar Ligi

Şu yazı belki de çok gereksiz bir yazı olacak ama, buraya yazmazsak ne anlamı var benim kullanıcı adımı taşıyan not defteri gibi bir şey neticede bu... Neyse direk konuya gireyim, bilmem dikkatinizi çekti mi son yıllarda Şampiyonlar Ligi'nin havasında ciddi bir düşüş var. O atmosferi kaybetti...

Hatırlıyorum eskiden o efsanevi müzik çalınca tüyler diken diken yerinde duramazdık, STAR verirdi maçları( gerçi hala o ama TMSF bilmem ne STAR bile aynı değil sanki artık...) 21.45'de salı-çarşamba hayat dururdu. Okulda bütün gün muhabetti yapılır, uyumamak için annelerden izin alınırdı. Şimdi büyüdük uyuma derdi yok, lakin o çocukluğumuzdaki Şampiyonlar Ligi'de yok...

Şampiyonlar Ligi diyince akla, Raul gelirdi. En kötü döneminde bile devler arenasını boş geçmezdi kaptan, çok severdi orayı bağdaşırdı. Grup maçı ya da final fark etmez her şekilde golü atardı... Inzaghi vardı bir de coşkulu İtalyan, Raul çok daha mütevaziydi onun yanında gol atınca o kadar sevinmezdi... Oysa Pippo ellerini iki yana açar, çılgınlar gibi koşuşturudu ister finalde atsın ister ön elemede... Pippo için gol goldür 5-0'ı 6-0 yapan gole de aynı sevinir 90. dakika da attığı şampiyonluk golüne... Bir de balkanların gürleyen sesi Shevchenko vardı... Sheva7 vs Raul7 çok güzel kapışma metası... Şimdi ki gibi boş muhabbet de değil üstelik, mütevazi adamlar takımlarının santraforları Raul'ün ekstarsı kaptan ama asla takımın en önemli silahı değil aksine hep santrafordan uzaklaştırılan yeri gelince ön liber oynatılan takımın ruhu... Bir de Hollandalı vardı eh tabi, bir İspanyol bir İtalyan bir Balkan olurda Hollandalı olmaz mı, vardı işte; Ruud van Nistelrooy... Ceza sahası golcüsünün tanımlarından birisiydi. United'da muhteşem yıllar geçirdi... Ardından 30 yaşında sakat diye satıldı Madrid'e gittiğinde soru işaretleri çok büyüktü üzerinde ama o en iyi bildiği işi yaptı gol attı.. Sakatlıklarla ne kadar boğuşsa da muhteşem bir performans tutturdu Madrid'de ve Real'in şimdiye göre aşırı mütevazi kadrosunda 2 sene üst üste şampiyonluk yaşadı. Ondan sonra sakatlıklar iyice peşine düştü ve kariyeri çöküşe geçti. Bunlar sadece Şampiyonlar Ligi diyince akla gelen golcülerdi, şimdi öyle bir golcü yok...

Bir de Şampiyonlar Ligi özel programı vardı, efsane! Her hafta sonu iple çekilir televizyon başında izlenilen izlenilmeyen her maçın özeti izlenir Sabri Ugan'ın o çok tatlı yorumuyla daha da bir keyif verirdi. Artık özel kanallar özetleri veriyor, iki üç tane bazen Avrupa Futbolundan bi haber yorumcuyu oraya oturtuyor, gereksiz ve anlamsız analizlere girişiyorlar... Futbolun ruhu nerede kaldı abiler ? Şampiyonlar Ligi müziği duyunca tüyleri diken diken olmayan adamın dediklerini niye kaale alayım ben, hangi mantık 2002 de Zidane o golü atınca sevinçten zıplayan çocuğun gözündeki mutluluğu anlatabilir ? Futbol bazen hayata eşittir ama onun dışında hayattan çok daha önemli bir şeydir...

22 Eylül 2014 Pazartesi

"Takım abiliği"

Çok uzun bir giriş yazısı yazmayacağım, zaten pek takipçi de yok.... Böyle aklıma gelen konuları buraya yazıyorum ilerde bulması kolay olsun. Futbol'da her şey saha içinde sonuçlanır, lakin her şeyin başladığı yer orası değildir. Klasik bir deyim vardır; Takım olmak aile olmak gibidir. Bu takımların babaları bazen başkanlar bazense aşırı özverili teknik direktörlerdir. Bu takımların bir de abileri vardı, ki bu abiler takımda zaman zaman hocadan, başkandan daha ön plana çıkar, daha fazla sözü geçer. İşte bu abilerle ilgili bir şeyler yazmaya çalışacağım...

Hepinizin malumu Türkiye'de son 10 senedir bir Selçuk Şahin gerçeği var, sokakta hangi takımlı olursa olsun önünüze gelene sorun Selçuk Şahin Fenerbahçe'de oynuyorsa ben de oynarım der. O iş o kadar kolay olsaydı, Selçuk Şahin 10 senedir bu takımda kalmazdı... Selçuk'un saha içindeki performansı iyi kötü bir kenarda dursun, Selçuk ve benzerlerinin takımlarında saha içi performansından çok daha büyük rolleri vardır. Takımı bir arada tutan abi gibidir bunlar, takımın yıldızıyla kankadır, altyapıdaki genç yeteneğin abisidir, herkes sever takımda, herkes sayar. Takıma yeni oyuncu alırsınız, maaşı fazla olur başka oyuncular surat asar, bu abiler gider o adamı alır takımla kaynaştırır, takımın bi parçası yapar. Çünkü onlar nerede oynadıklarını bilirler, takımlarına, taraftarlarına, amblemlerine, işlerine çok büyük saygı duyarlar. Mütevazidirler, en çok onlar suçlanır, ama en çok onlar sorumluluk alır...

Kalite olarak aralarında uçurum olsa da benzer bir örnek Real Madrid'de Arbeloa için var... Sürekli eleştiriliyor, yerine adam aranıyor Carvajal geldi o gider Lahm gelir, o gelir bu gelir, fark etmez Arbeloa için o çalışmaya devam eder, çünkü Real Madrid'de oynadığının bilincindedir, takıma aşıktır, taraftara saygılıdır. Her gün idmanda işini yapar, sahaya çıkar elinden geleni yapar, yeteneğini sorgulayabilirsiniz evet ama mücadelesini asla, bir gün olsun yedek kalınca küsmez, futbola aşıktır, bu işi layığıyla yapar...

Bazen de bu abilik takımın liderliğiyle ve yetenekle birleşir o zaman çok üst örneklerle karşılaşıyoruz zaten. Maldini, Hierro, Raul, Del Piero, daha sayılacak bir sürü örnek var, kaptanlığı, adamlığı ve abiliği bir arada sentezleyip üstüne mevkilerinin üstün yeteneklerini ekleyip takımın vazgeçilmezi olurlar, İspanya kralının deyimiyle ; "Raul Madrid" olurlar...

Neyse, çoğu insan bana katılmayacaktır yine, "Selçuk'un ne işi var lan Fener'de beni koysan daha iyi oynarım" diyeceklerdir, varsın desinler. 10 senedir onların beğendiği nice adamlar geldi geçti bu futboldan hangisini hatırlıyorlar, formalarını aldıkları adamlar 3 seneye kalmadan giderken, Selçuk hala burada oyuna sonradan girip göz kırpıyor onlara, bakın ben hala Fenerbahçe de futbol oynuyorum siz bir türlü gelemediniz ama :)