12 Aralık 2015 Cumartesi

Macaristan Futbol Günlükleri

Macaristan futbol günlükleri

Yalan söylemeye gerek yok. Macaristan'a gelmeden önce Macar futboluyla ilgili bildiklerim Bir kaç macar futbolcu, Puskas, Feher'in ölümü, Pal Dardai, halı sahadaki kaleci halimin gerçek versiyonu eşofmanlı Kiraly, Fener'in 99 senesinde MTK'ya elenmesi ve 2009 da Semih'in 4 gol atıp elemesinden ibaretti. Bir de bikaç takım işte Ferencvaros,MTK,Videoton,Debrecen vesaire. Sonra burada bi taksiye bindim, şöför pek İngilizce bilmiyordu. Ayna da bir flama asılıydı sordum ne diye Ujpest dedi, derken yüzünden gurur okunuyordu adamın. Lig şampiyonlarına baktım Ujpest 1998'den beri şampiyon olamamıştı en son geçen sene Macaristan kupasını kazanmıştı.


Gittiğim ilk maç, Ujpest-Ferencvaros maçıydı. Havalar daha tam soğumamıştı, Ferencvaros'un adını biliyordum, Ujpest'i ise doğru dürüst bilmiyordum bile. Fikstüre baktım en yakında maç olarak o maç var. Hem bi Budapeşte'yi keşfedeyim hem de futbolla tanışayım dedim. Morlarla o gün tanıştım. Taraftar acayipti. Maçtan 2 gün önce falan stadın yerini öğrenmek için stada gittim, aslında asıl amacım forma koleksiyonu için forma almaktı ancak bulamadım. Maç günü stada giderken otobüsten indiğimde 4 kişilik bi aile gördüm. Baba ve oğlu önden yürüyor hararetli bir şekilde maçı konuşuyor, karısı ve küçük kızı da arkadan onlara yetişmeye çalışıyordu. Babaya stadın yolunu sordum, bilet almayı sordum. Çat pat İngilizcesiyle anlattı. Çok iyi insandı. Eskiden 2. ve 3. ligde futbol oynamış belli ki futbolu deli gibi seviyor. Hemen Macar futboluyla ilgili bildiklerimi sordum. MTK dedim, meh dedi. Ujpest-Ferencvaros buranın en büyük maçıdır dedi. Dedim Ujpest baya başarısız son zamanlarda stat boş olur mu, asla dedi. Bana bilet gişesini gösterdi ve şu bloktan al dedi, asıl taraftarlar orada olur. Adamı dinledim kale arkasından bilet aldım yerime geçtim. Ujpest taraftarını ilk kez o gün gördüm. Harbi baya sağlam taraftarlar. Bu arada forma mevzusundan başka yerlere geleceğim o olayı unutmadım. Neyse maç başladı daha dakika 2 de Ujpest gol attı stad yıkılıyor, yanımda iyi İngilizce bilen biri vardı devre arasında falan onla konuştuk. Jonathan Heris diye bi 3 numaraları var baya sağlam adam. Maça stoper başladı sol bek, sağ bek oynadı ön libero olarak bitirdi. Geleceği parlak olabilir. Lakin maç güzel bitmedi. Böde son dakikalarda 2 tane yazıp 2-1 mağlup uğurladı beni Ujpest'ten Oktogon'a doğru. Maç çıkışı İngilizce bilen bir kaç Ujpest taraftarına Oktogon'a nasıl giderim diye sordum anlattılar. Bir kız vardı 20 yaşlarında baya fanatik. Bana sordu nerden esti Türkiye'den Ujpest taraftarlığı. Dedim taraftarınız harika, bu kadar kötü zamanlarda bile takıma sahip çıkıyor. Hoşuna gitti yandaki arkadaşlarına Macarcaya çevirdi onlarda sevindi baya. Neyse otobüse sıkış tıkış bindim. Otobüste herkes beste söylüyor, sanki benim takımım son dakika da derbi kaybetmedi de şampiyon oldu. O zaman anladım bu insanlar skordan bağımsız seviyor renkleri, kıskanmadım değil. Hangimiz sadece renkler için bu kadar delice seviyoruz ki? Fenerbahçe'yi tutarken buna cevap vermek kolay iyi günde, kötü günde ama ne kadar kötü gün gördük ki? 3 Temmuz olaylarından bahsetmiyorum. Fenerbahçe 15 sene şampiyon olamasa yine 30 bin kişiye oynar mıydı? Çok zor bu sadece Fenerbahçe için değil, Türkiye'de taraftarlık algısı çok farklı. İtiraf etmek zor da olsa çoğumuz skor taraftarıyız. Bu adamlar ise renk taraftarı, arma taraftarı. Forma olayına şimdi geleyim. Ujpest Store iflas etmiş. Taraftarlar orjinal ürünler ve ULTRAS ürünlerini kendileri satıyor, bir de kulübün ufak bi internet satış sitesi var. Kulübü yaşatmaya çalışıyorlar yani. Baya da başarılı oldular bu maçtan çok sonra, Ujpest Fanatics Shop diye bi facebook sayfasıyla irtibata geçtim sağolsunlar kırmayıp ortak bi nokta da buluşup formayı alabildim. Ujpest'i cidden çok sevdim.

Gittiğim ikinci maç burada gördüğüm en soğuk günde, gidilebilecek en uzak stadyumdaydı. Yine maçtan 2 gün önce forma almak için stada gittim, bu sefer formayı buldum stadın ordaki dükkanda çünkü yine facebook saolsun dükkanın pazartesi ve perşembeleri sadece 16-19 arası çalıştığını öğrenmiştim. Perşembe günü gittim formayı aldım, cuma günü de Estonyalı kardeşim Karl ve sevgilisi Keli ile stadın yolunu tuttuk. Karl çok iyi çocuk, futbolu seviyor ama Estonya'da futbol pek olmadığı için aşırı ilgisi yok. Arada bana gelip Fener maçlarını da izliyoruz. Keli de her spora ilgili zira beden eğitimi ile ilgili bir bölümde okuyor. Neyse Honved maçına gittik, hava buz gibi. Götümüz dondu, Estonyalı arkadaşlar bile titriyor. Stadda yaklaşık 200 kişi falan vardı maç boyunca. Honved 7. rakip Bekscaba 12. sıradaydı yani son. Daha dakika 1 de Bekçaba golü attı, maç başında sayısı yaklaşık 120 olan Honved taraftarı da iyi bir sövdü. Neyse sonra 1-1 oldu, Bekscaba 2-1 yaptı. Honved 2-2 yapınca stad baya sevindi. 200 kişiden beklenmedik bi sevinçti. Gol olunca yanımda 75 yaşlarında bi amca vardı ona çakayım dedim. Adam o kadar mutluydu ki, önce bir çaktı doyamadı sonra elindeki eldiveni çıkartıp bir daha çaktı. O an bütün bu soğukta bu kadar yolu çektiğime mutlu oldum. Son dakikalarda Honved bir tane daha attı. 3-2 kazandı. Yine o amcayla çakıştık. Stadda belki 200 kişi vardı ama gelenler hep yaşlıydı. Hiç unutamayacağım tepeden tırnağa kırmızı siyah giyinmiş 80 yaşlarında bir nenem vardı. Soğuk falan dinlememiş gelmiş maça, öyle oturarak falan da izlemiyoruz ha maçı hepimiz ayaktayız hava da deli gibi sulu kar var. Bi daha anladım bu adamların futbola bakış açısı bizden çok farklı. Honved onlar için kendilerini ortak paydada ifade etme biçimi değil. Honved onlar için bireysel bir şey. Keza Ujpest'te, Ujpestliler için. Takım kazansında kendimi tatmin edeyim diye değil, takımı izlemek için geliyorlar maça.

Son gittiğim maç dündü 12 aralık. Ferencvaros-Ujpest. Ligde 12 takım olduğundan ilk yarı da takımlar iki kere karşılaşabiliyor. Ujpest'in rövanş maçı. Maça gitmeden Ujpest fanatics Shop'a sordum maçı sizinle izlemenin bi yolu var mı diye. Malesef sadece kulüp kartı olanlar bilet alabiliyormuş ve deplasman biletleri bitmiş. Neyse bir umut Ferencvaros maçına bilet buluruz diye çıktık yola, Groupama Arena'ya doğru. Stadın oraya geldiğimde bileti nereden alacağımı sordum, 2-3 kişi bilet kalmadı, Nepliget'e git orda Ferencvaros'un taraftar grubu var onlarla izle dediler. İstemedim çünkü zerre haz etmiyorum Ferencvaros takımından. Neyse gişeyi zor bela buldum. Gişedeki genç çocuk önce taraftar kart çıkar dedi, stadın arkasında bi yerden taraftar kartımı aldım. Gişeye geri gittim dedim Ujpest taraftarının karşısında olsun olay olursa uzakta olayım. Çocuk ben Ujpest taraftarıyım dedi. Güldüm ben de dedim elini sıkarak "HAJRA LILAK" dedim karşılık verdi. Annesi Ujpest takımının dişçisiymiş, futbolcuların çoğunu tanıyor, ayak üstü bi futbol muhabetti yaptık. Bilet bulmuştum. Macaristan liginin en büyük maçını 2. kere staddan izleyecektim, hem de Macaristan'ın en iyi stadında. Stada girdim. Girer girmez büyülendim. Haketten efsane güzel bir stad olmuş. Kale arkasıyla oyun çizgisi arası 5 metre falan sanırım. Oyuncular gözümün önünde. Ancak Ferencvaros taraftarı pek iyi değil, stadı hak etmiyorlar. Bütün maç karşı tribündeki Ujpest taraftarını izledim. İçten içe onların bildiğim bestelerine tempo tuttum. Yakalansam hayatımın dayağı yolda. Neyse dakika 60 gibi Ujpest golü attı, ben golün geleceğini anlayıp telefonla karşı kaleyi çekiyordum. Gol oldu hiç bozuntuya vermeden çekmeye devam ettim ama içim çığlık atmak istiyordu. Çok acayip bir deneyimdi, on binlerce yeşil beyaz arasında içimdeki moru gizlemeye çalışmak. Neyse maç 1-0 bitti. Ujpest'li oyuncuları ve taraftarı izledim biraz. İntikamı almıştık. Ujpest'ten boynumuz bükük çıkmıştık ama, Ferencvaros'u bu güzel stadda yenip dönüyorduk. Fenerbahçe-Galatasaray maçlarındaki gibi hisettim. Çok ayrı bi his. Lakin bağıramıyordum çünkü bindiğim tüm toplu taşımalar Ferencvaros taraftarınca işgal edilmişti. En sonunda mahalleme geldim. UTE OLE UTE OLE diye bağırarak hostele doğru yola koyuldum. Hostele geldim bi sigara yaktım, çektiğim fotoğraf ve videolara baktım. Maçı tekrar yaşadım yine mutlu oldum. Bu kısa erasmus maceramda Ujpest'in bende acayip bir anısı oldu. İkinci takımım oldular adeta.

Bir de futbol maceralarının halı saha ayakları var. Biraz futbol bağımlısı(tamam işte biraz değil baya) bi adam olduğum için futbolsuz yapamıyordum. Burada halı saha organizasyonları buldum direk atladım. 90 metre bi sahanın yarısında iki taç çizgisine kale koyup oynuyorlar, aynı sahada bazen iki maç oluyor. Küçük olduğu için çok yorulmuyolarda. Ben biraz hırslı bi adam olduğumdan kalede durduğum dönemler hariç hep koşuyordum. Burdaki Portekizli kardeşim Georges'a 2 tane harika asist yapmıştım. O an kendimi Rui Costa gibi hisettim yalan yok, düşünsenize Portekizli birine asist yapıyorsunuz. Orada çok güzel insanlarla tanıştım, harika futbol muhabbetleri yaptık. Meksikalılarla Blanco üzerine yaklaşık 20dk konuştuk. İnsanlar baya şaşırıyordu sen bu kadar şeyi nereden biliyorsun diye, manyak olduğumu söylemek zor geldiği için, ikinci sıfatımı kullandım. Gazeteciyim dedim. Gazeteci olduğumu o an iliklerime kadar hisettim. Zira bu alanda cidden iyiydim. Fransız elemanlarla, devşirme olmayan Fransa kadrosu yaparken, Bask asıllı Marie ile Lizarazu tartışırken. - Marie Fransa'nın bask bölgesinde çalışırken Lizarazu bunun dükkanına gelip kahve istemiş, Marie'de Lizarazu'yu tanımamış. Lizarazu baya köpürmüş. Sen benim kim olduğumu bilmiyor musun gibisinden saydırmış Marie'ye... Marie pek haz etmiyor Lizarazu'dan bende o olaydan sonra biraz soğumadım değil. - İtalyan bi eleman vardı Udinese'li çok takılıyordum ona. Dedim sanırım tek Udinese taraftarı sensin, o da bir kaç tane daha var ama pek yokuz dedi. İyi top oynuyordu. İtalyan bi adamla verkaç yapmadım demem artık. Slovakyalı bi amca vardı 55 yaşında falan maçlara geliyordu. Hentbol oyuncusuymuş eskiden. Onla 1996'dan bi girdik, Poborsky'den çıktık. Böyle onlarca irili ufaklı muhabbet harbi çok eğlendim, çok şey öğrendim.

13 aralık gecesi itibariyle Macaristan'da geçirdiğim futbol olayları hemen hemen bu kadar. Gitmeme pek zaman kalmadı, bundan sonra maça gider miyim bilmem. Belki bir kaç halı saha olursa olur, olmazsa bu anılarla yetiniriz. Erasmus çok güzel şeymiş, bunu burada yaşayınca anladım. İnsanın hayatta bir tutkusu olması da çok güzel, benimkisi futbol işte, bazen cidden mallık derecesinde seviyorum. Spor falan da değil kandırmayın beni, hayatın kendisinden çok daha önemli be.. Zaten ne demişler, aşkın gözü kördür...